Sinemanın altın çocuğu Guillermo del Toro, filmlerinde hayal gücünü beyazperdeye muazzam bir şekilde aktaran, işini ince eleyip sık dokuyan ve izleyicinin içine işleyen yapımlara imza atan nadir yönetmenlerden biri. Pan’s Labyrinth, Hellboy, Crimson Peak gibi filmlerle kendi özgü bir sinema dili oluşturan yönetmenin Criterion Collection filmleri arasında seçtiği favori filmlerine aşağıdaki listeden bakabilirsiniz. Bir sırada iki ya da üç filme yer verilen seçkideki filmler hakkında bilgi verdiğimiz listeyi siz değerli okuyucularımız için hazırladım.
Guillermo del Toro’nun 21 Favori Filmi!
1- Throne of Blood (Akira Kurosawa)
Sinema tarihinin en önemli ve etkileyici yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Akira Kurosawa’nın Shakespeare’in ünlü eseri Macbeth’i kendine özgü tarzı ile yorumladığı Throne of Blood; birçok yapımın ötesinde olan aksiyon sahneleri, yinelemelere sıkça yerdiği sağlam kurgusu, oyuncuların replikleri şarkı halinde söylediği noh tiyatrosundan izler taşıyan yapısı ile yönetmenin filmografisinde önemli bir yerde duruyor. Akira Kurosawa’nın vazgeçilmez oyuncusu Toshiro Mifune’in başrolde olduğu filmin muazzam bir görselliğe sahip olması, filmlerinde görsel öğelerden sıkça yaralanan Guillermo del Toro’non filmi beğenmesinde önemli bir etmen olarak gözümüze çarpıyor.
High and Low (Akira Kurosawa)
Akira Kurosawa’nın büyük bir bütçe ile çektiği film, birçok izleyici tarafından günümüzdeki polisiye hikayelerin atası olarak kabul ediliyor. Senaryosu ve kurgusu ile insanın ağzını bırakan için yapıya sahip olan film sahnelerini genel planla çekilen sahneleri ile adeta bir tiyatro oyununu andırıyor.
Ran (Akira Kurosawa)
Ülkesinin topraklarını ölmeden üç oğlu arasında bölüştürmeye kalkan bir toprak sahibinin oğuları arasında geçen hikaye, operavari yapısı ve muhteşem görselliğinin kombinasyonundan oluşan bir mükemmel bir uyumu izleyici ile buluşturuyor. Kurosawa’nın ölmeden önce çektiği son proje olan Ran filmini Guillermo del Toro, coşkulu ve zarif bir şekilde yapılmış bir yönetmenlik harikası olarak tanımlıyor.
2- The Seventh Seal (Ingmar Bergman)
“Mizah ve komedi unsurları bir arada barındıran The Seventh Seal’ın örnek niteliğinde ciddi bir sanat filmi olmasındaki ününün nasıl göz ardı edildiğine kısmen de olsa şaşırıyorum.” diyor sinemanın dahi çocuğu Guillermo del Toro. Ingmar Bergman’ın Tanrı ile hesaplaşmasını ,adaleti sorgulayışını ve ölüme bakış açısını alegorik bir biçimde anlattığı The Seventh Seal her sinemaseverin görmesi gereken başyapıt statüsünde bir sanat filmi. Yönetmenin ilk dönem yapıtlarından biri olan bu film; ölüm kavramının bir insana büründüğü bir karakter üzerinden ilerleyerek inanç kavramını alegorik bir biçimde sorgulatır. Guillermo del Toro’nun övgü ile bahsettiği The Seventh Seal, Toro’nun belki de filmlerindeki alegorik anlatımının ilham kaynağı olabilir.
Fanny and Alexander — The Theatrical Version (Ingmar Bergman)
Çoğu kaynağa göre orijinal versiyonu 5 saate yakın olan Fanny and Alexander, 1983 yılında En İyi Yabancı Film Oscar ödülünü kazanarak sinema tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Fanny ve Alexander, Ingmar Bergman’ın filmde gerçek ve hayal hakkındaki sorgulayıcı öğeleri bir arada kullanması bakımından diğer filmlerine göre izleyicinin filmin atmosferinde çok daha rahatlıkla kaybolabildiği bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Bunu yaparken de filmlerinde sıklıkla kullandığı dini sorgulama temasına da yer veren film, olayları Fanny ve Alexander isimli iki kardeşin gözünden anlatarak hayat ile ilgili kavramları sorgulamamızı daha esrarengiz bir bakış açısı ile sinemaya aktarıyor.
3- Beauty and the Beast (Jean Cocteau)
Eleştirmenler tarafından bugüne kadar yapılmış en sadık Beauty and the Beast uyarlaması olarak gösterilen Jean Cocteau yönetmenliğindeki film, gösterildiği 1946 yılına göre inandırıcılığı ve imgesel anlatımı ile takdire şayan bir yapım olarak hünerlerini sergilemişti. Guillermo del Toro’nun yarı hayvan yarı insan görümündeki karakterin hayatın içerisinde kaybolmuşluğunu tanımlamak için yüce, neredeyse ruhani bir varlık olarak tanımladığı bir yapım olan Beauty and the Beast; fantastik ve imgesel öğeleri kullanmayı seven Guillermo del Toro için kendi sinemasını oluşturmada büyük bir esin kaynağı.
Eyes Without a Face (Georges Franju)
Gösterime girdiği yıl Fransa’da büyük bir yankı uyandıran Eyes Without a Face filmi, korku sinemasını seven Guillermo del Toro için şüphesiz ki önemli bir yapım. Fransız korku sinemasının en iyi örneklerinden biri olan film, dram unsurlarını da filmin içerisine yedirmesi ve çıktığı yıla göre gayet başarılı anlatımı ile kendisinden sonra gelen birçok filme ilham kaynağı olmuştur. Eşini yıllar önce bir trafik kazasında kaybeden doktorun, aynı kazada yüzünü kaybeden kızına yeni bir yüz bulmak için işlediği cinayetleri anlatan film; kan gibi görsel açıdan izleyiciyi rahatsız edebilecek imgelerden uzak durmuş, yarattığı gerilimi karakter psikolojisinden ve atmosferinden besleyerek altyapısını oluşturmuştur. Bu gibi özellikleri ve şahane müzikleri ile Guillermo del Toro’nun favori filmleri arasında olan bu yapım, yönetmenin El laberinto del fauno filminde izleyici geren atmosferinin esin kaynağı olduğunu söylersek sanırım yanılmış olmayız.
4- Great Expectations (David Lean)
Doctor Zhivago, Lawrence of Arabia filmleri ile tanınan yönetmen David Lean’in 1946 yılında Charles Dickens’ın romanından uyarladığı Great Expectations, bugüne kadar romanın yapılan film uyarlamalarında hatırı sayılır bir yere sahip. Abartılı bir gerçeklik duygusunu filmde sonuna kadar yaşatmak isteyen yönetmenin zorlama perspektif yönteminin fazlasıyla kullanması, şiirsel ve titizlikle yapılmış anlatımı ile Guillermo del Toro’nun en sevdiği filmlerden biri olarak yer alıyor.
Oliver Twist (David Lean)
Bir başka Charles Dickens romanının sinemaya aktarıldığı bir film olan Oliver Twist, yine David Lean eşliğinde muazzam bir uyarlama olarak akıllarda yer ediniyor. Oyunculuk performanslarının üst düzeyde olduğu film, David Lean’in sinema zevki ile birleşince iyi ve kötünün kapışmasına yer veren izlenmeye değer bir yapım olarak hikayesini oluşturuyor.
5- Time Bandits (Terry Gilliam)
Bir çocuğun gözünden iyilik ve kötülük çatışmasının zamanda yolculuk teması adı altında anlatıldığı film, içerisinde Napolyon, Robin Hood gibi karakterleri barındırarak ilginç bir fantastik bilim kurgu hikayesi anlatıyor. Metafizik öğelere de yer vermekten geri kalmayan film insanoğlunun teknoloji karşısında var olduğu hayattan kopuşunu simgeleyen anlatımı ile adından söz ettiriyor. Terry Gilliam’ın diğer filmlerinde çok sık kullandığı bir tema olan bu durum, görsellikten gücünü alarak elindeki malzemeyi sonuna kadar kullanıyor.
Brazil (Terry Gilliam)
George Orwell’in 1984 ve Franz Kafka’nın Dava romanlarının harmanlanması ile ana hatlarını oluşturan Brazil, kurduğu distopya ile derdini muazzam bir yaratıcılıkla anlatan bir film. Devlet bürokrasinin insanlığı tehdit ettiği bir dünyada geçen film içerisinde kara mizah öğelerini barındırması ile yönetmenin sisteme karşı bir taşlaması olarak görülebilir. İzleyiciyi ikiye bölen film, bu gibi etmenleri bir arada bulundurması ile Guillermo del Toro’nun hayatındaki en önemli filmlerden biri olma statüsüne erişiyor.